Romantik Yol, Almanya’nın Bavyera eyaletinde, kuzeyde Würzburg’dan güneyde Füssen’e uzanan bir turizm rotasıdır. Yaklaşık 350 km uzunluğundadır ve ormanlar, tarlalar ve dağlar da dahil olmak üzere Bavyera’nın en güzel manzaralarından bazılarından geçer.
Yol, 20. yüzyılda Bavyera Turizm Kurulu tarafından turistlerin bölgenin bazı tarihi ve kültürel mekanlarını görmelerini sağlayacak bir güzergah olarak tasarlanmıştır. Ünlü Kral Ludwig II tarafından inşa edilen Neuschwanstein ve Hohenschwangau kaleleri de dahil olmak üzere yol boyunca ziyaret edilebilecek çok sayıda kale, saray ve manastır bulunmaktadır.
Romantik Yol’un öne çıkan bir diğer özelliği de Rothenburg ob der Tauber, Dinkelsbühl ve Nördlingen gibi hepsi de iyi korunmuş surlara ve kulelere sahip ortaçağ kentleridir. Bu kasabalarda ziyaret edilebilecek çok sayıda müze, kilise ve tarihi bina da bulunmaktadır.
Romantik Yol, özellikle yaz ve sonbahar aylarında turistler için popüler bir turistik rotadır. Bununla birlikte, bahar ve kış aylarında yürüyüş, bisiklet ve kayak gibi aktiviteler için de birçok fırsat sunmaktadır.
Genel olarak Romantik Yol, Almanya’nın en önemli tarihi ve kültürel mekanlarından bazılarını ziyaret ederken Bavyera’nın güzelliğini deneyimlemek için harika bir yoldur. Önerebileceğimiz en güzel rotalarıdan biridir.
2 Eylül 2021
Bad Mergentheim
Dün telaşlı bir koşuşturmadan sonra arıların son bakımını yaptım; hatta Oğul veren güzel bir arı ailesinden son bal sağımı da yaptım. Müthişti.
Sabah kahvaltından sonra son hazırlıklara başladık. 5-6 gün sürecek “Romantik Yol” gezi rotamız belli. Bütün hazırlıklara rağmen yine de “koşturma telaşı” yaşamadan olmadı. Daha sadeleşmemiz gerekiyor. Daha pratik olmak gerekiyor.
Yaşadığımız bu “Corona’lı Günlerinin” getirdiği büyük baskıyı da biraz hafifletmek adına küçük bir gezi rotası belirleyip, gerçekleştirmek iyi gelecek.
Bütün ön hazırlıklarımıza rağmen saat 13.30 gibi evden çıkmayı başarabildik. 14.00 gibi ise yollara düşebildik. Yolda yer yer “trafik”le karşılaşsak da yollar açıktı. Keyifli bir yolculuktan sonra Bad Mergentheim’e bağlı küçük bir köy olan “Dainbach’a” ulaşabildik. Küçük şirin bir köy. Ev sahibi yok. Fakat anahtarı kapıda bırakmış, ev sahibiyle telefonlaşıp eve yerleşiyoruz. Küçük sade, şirin bir ev.
Kısa soluklanmadan sonra gezimizin başlangıç noktası olan Bad Mergentheim’a doğru yola çıkıyoruz. 6km uzaklıkta. İnişli çıkışlı ve virajlı güzel bir yoldan sonra şehrin “Alt Stadt” tabelasını izleyip, “Parkhaus Altstadt Schloß”’ta arabamızı park ediyoruz. “Eski şehir” merkezi hemen yanıbaşımızda sayılır. Bir kaç dakika sonra şehrin kalbinin attığı “Marktplatz’a” varıyoruz. Almanya’nın, hatta Avrupa’nın geleneksel şehir merkezi konumlama şekliniden farklı değildi. Cafeler, Restoranlar vs. … Ortaçağ orjinli şehir mimarisi büyüleyici bir atmosfer sunuyor.
“Eski Şehir”‘in hemen bitişiğinde başlayan “Kurpark” alanı devası bir park ve “Kür” alanı… görkemli bir güzelliği sahip bu Park’da insan günlerini geçirebilir. Uzun bir yürüyüş yaptık, öyle plansız, sadece tabelelara bakıp yürüdük.
Akşam kendini hissettirmeye başlamıştı, sıcaklık kendini yavaş yavaş serinliğe bırakıyor, güneş son ışıklarını şehir merkezinin üzerinde gezdirirken son bir şehir merkezinin güzelliğine uzun bir bakış attık. Artık eve dönmenin vakti gelmişti.
Park ettiğimiz yerde arabamazı alıyoruz ( ücret 1.5 Euro), akşamın hüznünü de arkamıza alıp evin yolunun tutuyoruz.. Güneş’in yönüne doğru gözlerimizi kısa kısa ormanların içinde süzelerek eve varıyoruz.
Bol yoğurtlu, sarımsaklı makarnanın ardında yataklarımıza çekiliyoruz. Güzel bir uyku bizi bekliyor.
3 Eylül
Uykumuzu alıp, sabahın dinçliğine uyanıyoruz. Kahvaltımızı yapıp yeniden yollara düşürüyoruz. Hava çok güzel, yollar çok güzel, hayat gerçekten de güzel.
Bugünkü duraklarımız ; Weikersheim, Creglingen ve Rothenburg ob der Taube.
Weikersheim
Weikersheim’ın sunabileceği çok şey var: Küçük ama şirin bir “Alt Stadt” bölümünü ve meydanını gezdiktek sonra, gerçekten eşsiz bir güzelliğe sahip rönesans döneminde kalan kaleye doğru yürüyoruz. Kaleye ait çok güzel bir de bahçe var, kalenin içindeki Rittersaal’da( Şovalye Salonu) görülmeye değer. Ne yazık ki biz kapıdan dönüyoruz. Malum Corana günlerindeki bazı kurallar yüzünden; Aşı Defterimizin yanımızda olmadığını farkettik. Ayrılmadan önce kale bahçesinin bitişiğinde, kalenin devamı gibi fakat ağaç çitlerle kapatılan “Şehir Parkını” turlayıp kasabandan ayrılıyoruz.
Rothenburg ob der Tauber
Yönümüzü Creglingen’den önce Rothenburg ob der Tauber’e çevriyoruz. Dönüşte Creglingen üzeri gelmeyi planlıyoruz.
İnişli, çıkışlı küçük köy yollarından Rothenburg ob der Tauber’e ulaşıyoruz. Şehir hemen girişinde ayrılan Park yerlerinden birine arabamızı park edip, yürümeye başlıyoruz.
Rothenburg ob der Tauber’in Altstatd’ı (Eski Şehir), Almanya’nın en güzel ve popüler turistik yerlerinden biridir desek abartı olmaz. Şehre ikinci gelişimiz.
Eski şehrin orta çağ sokakları neredeyse orijinal halleriyle korunmuştur.
Rahat meydanlar, dolambaçlı sokaklar ve yemyeşil parklar sizi Orta Çağ zamanına götürür. Eski şehir, hala altı şehir kapısı olan bir surla çevrilidir. Görünüşte şehir küçük bir kasaba olsa da, çok sayıda kilise, müze ve diğer tarihi yerleri barındırıyor.
Bir söylence söyle anlatılıyor; Şehir, Otuz Yıl Savaşlarından kurtulmak için, zamanın belediye başkanı bir katolik generale karşı bahse girer; “Bir yudumda 3 litre şarap içersem şehre dokunulmayacak” der ve bahsi kazanır.
Biz şarap içmedik tabiki. Almanya’nın “Geç Gelen Yaz'”nın getirdiği sıcaklardan dolayı, serinlemek için kendimize dondurma alıp, Marktplatz’da keyfini çıkardık.
Crenglingen
Akşam gün ağarmaya başladamadan yola çıktık, dönüş yolunda Crenglingen’e uğruyoruz. Tauber Nehrinin kıyısında kurulu küçük bir kasaba. Dinlenip soluklanmak için güzel bir yer. Biz de öyle yapıyoruz. Nehrin kenarındaki banklardan birine oturup hem bir şeyler atıştırıyor hem de kasabanın ve nehrin güzelliğini seyrediyoruz. Gün son ışıklarıyla konaklama yerimize varıyoruz.
4. Eylül
Saat 8.30’da uyandım. Küçük bir kahvaltından sonra 2.ci konaklama yerimize doğru yollara düşüeceğiz. Rotamız Nördlingen ,duraklarımız; Feuchtwangen, Dinkelsbühl, Nördlingen olacak.
Feuchwangen
Öğlen olmadan Feuchwangen’a varıyoruz. Ferah bir kasaba, romantik olması yerinde. Pazar meydanı yine göz dolduyor.
Tarihi kayıtlarda ilk kez küçük bir yerleşim yeri olarak bahsedildiği 9. yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Kasabanın önemi hızla artmış ve 12. yüzyılda büyük bir ticaret merkezi ve surlarla çevrili bir şehir haline gelmiştir. Kasabanın 12. ve 13. yüzyıllara tarihlenen surları, kuleleri ve kapıları bugün hala iyi durumdadır.
Feuchtwangen’deki manastır ve kolej kilisesinin kökeni, pek çok yerde olduğu gibi tarihin karanlıklarında yatmaktadır.
Bazı kanıtlar 8. yüzyılın son üçte birinde bir kuruluşa işaret etmektedir. Benedictine rahipleri ilk manastır kilisesini inşa etti. Manastır en geç 12. yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiştir.
Romanesk dönem boyunca kilise görkemli bir şekilde genişletilmiştir. Eşit olmayan kule çifti ve batı portalı ile batı eseri buna tanıklık etmektedir. Her ikisi de Ellwanger Bauhütte’nin eserleridir.
Geç Romanesk / erken Gotik freskler giriş holünde günümüze ulaşmıştır. Benedictine manastırı 12. yüzyılın ikinci yarısında Augustinian koro manastırına dönüştürülmüştür. Orta Çağ’ın sonlarında koro Gotik tarzda yeniden modellenmiştir.
Feuchtwangen’deki bir diğer önemli yapı ise 16. yüzyılda geç Gotik tarzda inşa edilen Belediye Binası’dır. Belediye Binası, eser, resim ve heykel sergileri aracılığıyla kasabanın tarihi ve kültürünün hikayesini anlatan Feuchtwangen Tarih Müzesi’ne ev sahipliği yapmaktadır.
Dinkelsbühl
Biraz soluklandıktan sonra, rotamızı Dinkelbühl’e çeviriyoruz. Dinkelbühl gerçekten de büyülüyor. Hiç bu kadar güzel bir kasaba gördüğümü sanımıyorum. Biraz da sürpriz oldu. Çünkü okuduğum kaynaklarda ya da fotoğraflarda, bu kadar inanılmaz bir kasaba olabileceğine rastlamadım.
Şehre daha girmeden bir tabela ” Almanya’nın en güzel Eski Şehri” diye sizi karşılıyor. Şehir yine kale duvarları ile çevrili etrafında çoklu giriş kapıları olan ve her kapının arka taraflarından yürüme yolu uzaklığında devasa araba otopark yerleri ile çevrili. Mantıklı, bu kadar güzel bir yere elebette ki devasa otopark gerekiyor.Arabamızı park edip şehre yürüyoruz. Wörnitz diye küçük bir nehrin üzerindeki küçük köprülerin birden geçip şehir merkezini doğru yürüryünce daha girişte anlıyoruz ki burası bambaşka bir yer. Gerçek bir masal kasabası.
Zamanında “Dinkel Buğdayı” eken bir çiftçi, yolu orda geçen Karmelit keşişlerine kendi bahçesinde bir şapel inşa eder. Sonra bu keşişler burda manastırlarını inşa ederler ve gün be gün bura bir yerleşim alanına dönüyor. Budan dolayı keşişler ve Dinkel Buğdayını eken çiftçiyi şehrin kurucusu olarak ilan ederler. Bu arada Dinkel (Spelt)Buğdayı Almanyada bayağı popülerdir. Şehrin ablemi de bu 3 başaktan oluşuyor. Ekmek ile haşır neşir olduğum için kasabayı daha bir sevdim. Tekrar gelmek için içimden sözleştim ve kasabanın sokaklarını adımlamaya devam ettim.
Şehrin surları 1372 civarında inşa edilmeye başlıyor. Dış şehir kapıları da dahil olmak üzere siperlerin çoğu 19. yüzyılın başlarında yıkılmıştır. Dört şehir kapısı ve 20 duvar kulesi olmak üzere sur; toplam 2.500 metre uzunluğunda.
Saat 15’e doğru şehri arkamızda bırakıyoruz ve Nördlingen’e doğru yola devam ediyoruz.
Nördlingen
Nördlingen’i özel kılan üç şey var; kent “Elmas” kenti, kendisi de bunu 1960lara kadar bilmiyordu , 2 “Cittaslow” yani yavaş şehir ünvanlı, 3 ise Romantik Yol’un üzerinde, Romantik bir kent olması…Daha ne olsun.
Suevite bir çarpma taşıdır, bir göktaşı çarpmasıyla yaratılmış bir kaya parçasıdır. Nördlingen’deki evler bu göktaşlarıyla inşa edilmiş. İçinde dolu dolu minik elmaslar barındıran bu Suevit’lerden, Nördlingenlilerin yakın zamana kadar haberleri yoktu.
1960’larda kentin coğrafi yapısını gözleyen Amerikalı jeologlar, kraterin gök taşı çarpması sonucu oluştuğunu tespit etti. Bunu öğrenmek için Nördlingen’deki kilisenin duvarlarını incelediler ve taşlardaki minik elmasları gördüler.
Nördlingen’deki yapılarda yaklaşık 72 bin ton elmas olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca Suevite taşı göktaşı çarpması sonucu başka yerlerde de oluşmuş fakat hiçbir yerde elmas yoğunluğu bu kasabadaki kadar yüksek değil. 19 bin kişinin yaşadığı kasabada bir de müze bulunuyor. Bu müzede gök taşı parçaları ve suevite taşları sergileniyor. Ayrıca müzeyi ziyaret eden turistlere gök taşı çarpması etkisiyle ilgili bilgi veriliyor. Fakat biz zaman sorun sebebiyle ziyaret edemedik.
Akşamın geç saatlerine kadar şehrin ışıklarında gezinip durduk.
5 Eylül
Sabah erken uyanıyoruz. Küçük bir kahvaltından sonra yola düşüyoruz. Sonraki durağımız ve duraklarımız şöyle olacak; Harburg, Donauwörth, Augsburg, Landsberg
Harburg
Harburg (Schwaben), Donau-Ries bölgesinde şirin mi şirin bir kasaba. Kasaba aynı adı taşıyan nehrin kenarındaki Wörnitz vadisinde kurulmuş. Vadinin en tepesinde kuşbakışı bir perspektifteki Harburg Kalesi, şehrin tarihinden önemli bir yer tutuğundan, Harburg, “Burgstadt” olarak da bilinir. Bu şirin kasabayı çok sevdik.
Nehir kenarında küçük bir moladan sonra yolumuza devam ediyoruz…
Donauwörth
Donauwört’e yıllar önce geldiğimi hatırlıyorum. Ama şehir hakkında hafızamda hiç bir fotoğraf kalmamış. Şehir içindeki bir otopark’ta arabamızı park edip yürümeye başlıyoruz. Öğlen sıcağının da etkisiyle biraz zorlanıyoruz. Şehrin girişinde Wörnitz Nehiri, Donau (Tuna) ile birleşiyor.
İyi korunmuş Orta Çağ mimarisi ve Tuna Nehri kıyısındaki konumu, burayı hem tarih meraklıları hem de doğa severler için harika bir yer haline getirmektedir.
Güzel bir kasaba, romantik şehir ünvanını hak ediyor.
Augsburg
Augsburg büyük şehir olduğu için şimdilik es geçip, şehrin kıyısından yolumuza devam ediyoruz.
Yine de şehir hakkında bir kaç bilgi paylaşmak istiyorum;
Augsburg Bavyera’nın en büyük üçüncü şehridir ve yaklaşık 300.000 kişilik bir nüfusa sahiptir. Zengin tarihi, kültürel mirası ve güzel mimarisiyle tanınır.
Orta Çağ Roma İmparatorluğu’nda ticaret ve sanayi merkezi olarak önemli bir rol oynamıştır. Augsburg aynı zamanda Almanya’da Rönesans’ın merkezlerinden biriydi ve birçok önemli tarihi ve kültürel simge yapıya ev sahipliği yapmaktadır.
Dar sokakları, güzel patrisyen (eski roma’da ayrıcalıklı yurttaşlar sınıfında yer alan kişilere verilen ad.) evleri ve bugün hala kullanılan en eski sosyal konut kompleksi olan etkileyici Fuggerei ile karakterize edilen şehir, iyi korunmuş ortaçağ eski kentidir. Ünlü bir astronomik saate ev sahipliği yapan Gotik Aziz Anne Kilisesi de dahil olmak üzere şehrin bir çok kilisesi en çok ziyaret edelin yerleredendir.
Augsburg ayrıca, kentin ve çevresindeki bölgenin tarihini anlatan Augsburg Şehir Müzesi ve dünyanın en eski ve en önemli kukla tiyatrosu müzelerinden biri olan Augsburg Kukla Tiyatrosu Müzesi de dahil olmak üzere birçok müzeye ev sahipliği yapmaktadır.
Landesberg am Lech
Bugünün son durağı Landesberg am Lech. Öğlen saatlerini biraz geçe kasabaya varıyoruz. Şansımız yaver gitti, hemen arabamıza şehire girmeden az önce park edecek bir yer buluyoruz. Park ediyoruz ve kasabanın içine doğru yürümeye başlıyoruz.
Lech nehri kasabayı ortadan ikiye bölmüş, Katharinenbrücke köprüsüyle iki yakayı birbirine bağlamış. Köprünün yanına geldiğimizde deli gibi akan, hafif turkuaza çalan biraz kirli mavi-yeşil karışımı bir nehirle karşılaşıyoruz.
Lech Nehri emin olmamakla birlikte Avusturyanın Lech kasabanısan yakın Formarinsee krater gölünün eteklerinde doğup, Niederschönenfeld köyünde Donau(Tuna) nehriyle birleşiyor. Tuna nehrinin devasa bir nehir haline gelmesinde Lech’in ciddi bir katkısı var diye düşünüyorum.
Köprünün hemen alt tarafından suyun şelaleye dönüşmesi için yapay 3-4 basamaktan oluşan uzunca merdiven basamaklarını andıran engeller yapmışlar. Bu durum suyun beyaza bürünüp bir şelale görünümü almasını sağlıyor. Hoş bir görüntü. Köprüyü yaya geçip şehrin karşı tarafına, şehrin kalbine doğru yürüyoruz. Gerçekten de şirin bir kasaba. Tipik Romantik Yol mimarisi ve evlerini burda da görmek mümkün.
Saat 16’00’ya doğru 3. konaklama yerimizin anahtarını teslim almamız gerekiyor. Bulunduğumuz yere yaklaşık 20 dakika araba yolu uzaklıkta. Arabamıza atlayıp yola koyuluyoruz. Ev küçük bir olan köyde; Steinholz köyün adı. Hemen ormanın yanı başında. Sanırım ormanın bir parçası Huş Ağaçlarından oluşuyor. Pansiyonun dekorasyonunda da kulanılmıştı. Çok şirin bir ev.
Anahtarı şifrelenmiş bir kutunun içinde aldık ve eşyalarımızı yerleştirip fazla oyalanmadan bugün görmek istediğim son kasabaya doğru yola çıktık.
Schongau
Küçük köy yolları, sürekli inişli çıkışlı, güzel şirin manzaralar ve önümüzde ise hiç yok olmayan Alpler manzarası ile yol aldık. Arabamızı park edip, surlarla kaplı “Eski Şehir” merkezine doğru tırmanıyoruz. Çünkü eski şehir yüksekte bir yere kurulmuş. Şehir bir kapısında giriyoruz.
Schongau, iyi korunmuş Orta Çağ mimarisi ve zengin tarihiyle tanınan küçük bir kasabadır. Kasaba 13. yüzyıldan beri kendi haklarına sahiptir. Ne yazık ki fazla zaman geçiremiyoruz bu köyde, önümüz akşam daha Steingaden’ daki
Wieskirche’yi görmeyi planlıyoruz. Yaklaşık yarım saatlik bir araba yolumuz var.
Wieskirche
Saat 18.00 e doğru kilisenin bulunduğu yere geldik. Kilisenin bulunduğu alan yerleşim yeri değil. Bir kaç bina var. Ve güzel bir masal evi.
Wieskirche (Kamçılı Kurtarıcı Hac Kilisesi olarak da bilinir), Almanya’nın Steingaden kentinde bulunan eşsiz ve etkileyici bir rokoko mimari örneğidir. Dünyanın en ünlü rokoko kiliselerinden biri olarak kabul edilir ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alır.
Kilise, 1738 yılında bir çiftçinin karısı olan Maria Lory’nin, kırbaçlama sütunu üzerinde acı çeken İsa’yı tasvir eden bir figürün gözlerinde gözyaşları görmesiyle meydana gelen bir mucizeye yanıt olarak inşa edilmiştir. Bu olay bölgeye hac ziyareti yapılmasına yol açmış ve 1745 ile 1754 yılları arasında Dominikus Zimmermann kiliseyi tasarlamak ve inşa etmekle görevlendirilmiştir. Kilise, karmaşık freskler, heykeller ve alçı işleri ile rokoko tarzında en yüksek mükemmellik derecesinde dekore edilmiştir.
Wieskirche birçok kişi için bir hac yeridir ve her yıl dünyanın dört bir yanından yaklaşık 600.000 ziyaretçi gelmektedir. Kilise sadece bir ibadet yeri olarak hizmet vermekle kalmayıp, aynı zamanda düzenli temalı turlar, yaz aylarında konserler sunmakta ve ziyaretçilerin Kamçılı Kurtarıcı’da Tanrı ile karşılaşmalarını sağlamak için sessiz tefekkürü teşvik etmektedir. Wieskirche, mimari, sanat ve tarihle ilgilenen herkes için mutlaka görülmesi gereken bir yerdir ve rokoko tarzının kaçırılmaması gereken eşsiz bir örneğidir.
Wieskirche’yii görünce Pfaffenwinkel’den bahsetmemek olmazdı.
Pfaffenwinkel
Pfaffenwinkel “çiftçilerin, sanatçıların ve keşişlerin” ülkesi olarak adlandırılır.
Romantik Yol, Hohenfurch, Schongau, Peiting, Rottenbuch, Wildsteig ve Steingaden yerleriyle batı kesiminde Pfaffenwinkel’e dokunuyor. Yukarı Bavyera Alplerinin eteklerinde Lech, Ammer ve Loisach nehirleri arasındaki bölgeyi kapsar ve güney Ammer ve Starnberger See’den Ammergau dağlarına kadar uzar.
Pfaffenwinkel’deki tipik peyzajın bir parçası olan şey, çekici doğal manzaraya ve Alplere ek olarak kilise kuleleridir. Lech ve Loisach arasında en az 159 kilise ve manastır vardır ve bölge adını bu şekilde almıştır. Pfaffenwinkel. Aslında bir çeşit Hac yeri.
739-1719 tarihlerini kapsayan bir zaman diliminde; doğanın bu muhteşem manzaraları, sanatçıları da cezbeder. Ve onlar Bavyera Barok ve Rokoko’nun eşsiz çeşitlilikteki anıtlarını ve sanat hazinelerini yarattılar.
Kısacası Pfaffenwinkel, güney Bavyera’da Lech ve Loisach nehirleri arasında uzanan ve Bavyera eyaleti tarafından da desteklenen bir turizm bölgesi diyebiliriz. Ve buranın gerçekten de masalımsı bir güzelliği var. Bir doğa fotoğrafçısı için ise günler hatta yıllar geçirebilecek doğa fotoğrafları sunuyor. Sürekli değişen doğa ve manzaralarıyla mevsimsel değişim ve dönüşümleriyle, günün her saati sürekli bir değişim içinde olan ışığın yansımalarıyla bir şölen sunuyor.
Güneş ufka doğru yükseliyor. Çok uzaklarda Alplerin karanlığa gömülen silüetlerini izliyoruz. Güneş batmak üzere, karanlık çökmeden son konaklama yerimize doğru yola koyuluyoruz.
6 Eylül
Schwangau
Bugün teleferikle Tegelberg’e çıkmayı planlıyoruz. Güzel bir kahvaltından sonra öğlen olmadan varıyoruz. Teleferiğin bulduğu yerde Park yeri var. Arabamızı park edip, bilet almak için kuyruğa giriyoruz.
Tagelberg 1.730m yüksekliğinde görkemli bir panoramik manzara sunuyor. Dağa çıkmak her zaman güzel bir duygudur. Ama bizim buraya çıkışımızın sebebi Neuschwanstein şatosu yukardan fotoğraflamak. Ne yazık ki “Marienkirche” köprüsü yolu tadilatta olduğu için bunu gerçekleştiremedik.
Teleferiğin çıkabildiği yerde turistik bir kaç tesis var. Arka tarafında ise yamaç paraşütü gibi sportif faaliyetler yürütülüyor, ayrıca yürüyüş parkurları da mevcut. Yukarıdan vadiye doğru göllerin yanı sıra kraliyet şatolarının manzarasını izlemek de çok keyifli.
Sona vadiye inip vadide güneşin ışıkları ufka doğru yaklaşıncaya kadar keyifle yürüyüşler yaptık. Karanlık çökmeden gezimizin son gecesini geçirmek için konaklama yerimize doğru arabımızı sürdük.
7 Eylül
Füssen
Füssen’e uğramaktan vazgeçiyoruz. Biraz yorgun ve biraz da dönüş yolumuz üzerindeki Unterlingen’de zaman geçirmek istediğimizden dolayı bu defa şehir merkezine uğramıyoruz.
Masallarda olacak kadar güzel olan Neuschwanstein şatosu Füssen’de olduğu için, bu kent turistlerin uğrak yeri. Yıllar önce ilk gelişimiz, sonra bölgeye her gelişimizde uğradığımız bir yer.
Şehir hem Romantik Yolun’da son durağı.
Füssen, Allgäu bölgesinde yer alan küçük bir kasabadır. Bavyera Alpleri’nin eteklerinde kurulmuş ve küçük şirin şehir merkezi, kafeler ve restoranlarıyla hoş vakit geçirilebilecek bir yer; aynı zamanda çevredeki bölgeyi keşfetmek için bir üs olarak da kullanılır.
Füssen, önemli bir Roma yolu olan Via Claudia Augusta üzerinde bir yerleşim yeri olduğu Roma İmparatorluğu dönemine kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Orta Çağ boyunca önemi artan kasaba, Aziz Mang Manastırı ve Füssen Minster gibi bir dizi önemli manastıra ev sahipliği yapmıştır. Kasaba aynı zamanda önemli bir ticaret merkeziydi ve Eski Belediye Binası gibi ortaçağ binalarının çoğu iyi korunmuştur.
Kasabanın en ünlü cazibe merkezi ise şüphesiz, Füssen’den sadece kısa bir mesafede bulunan Neuschwanstein ve Hohenschwangau kaleleridir. Kaleler 19. yüzyılda Bavyera Kralı Ludwig II tarafından inşa edilmiştir ve dünyadaki neo-Gotik mimarinin en güzel örneklerinden bazıları olarak kabul edilmektedir. II Ludwig’in yaşamına ve zamanına bir bakış sunan kalelerde rehberli turlara da düzenliyor.
Füssen ayrıca, eser, resim ve heykel sergileri aracılığıyla kasabanın tarihi ve kültürünün hikayesini anlatan Füssen Müzesi gibi bir dizi kültürel cazibe merkezine de ev sahipliği yapmaktadır. Kasabada ayrıca, bölgedeki Barok mimarinin en önemli örneklerinden biri olan Aziz Mang Manastırı da dahil olmak üzere çok sayıda kilise bulunmaktadır.
Kasaba, Bavyera Alpleri de dahil olmak üzere güzel manzaralarla çevrili olduğundan, açık hava meraklıları Füssen ve çevresinde yapacak çok şey bulacaktır. Çevrede yürüyüş, bisiklet, kayak ve diğer açık hava etkinliklerinin tadını çıkarın büyük bir ziyaretçi hemen farkediliyora. Kasaba aynı zamanda yamaç paraşütü için de popüler bir yerdir ve deneyimli pilotlarla tandem uçuşlar yapmak mümkündür.
Havanın sıcak ve güzel olduğu yaz aylarında ise yer bulabilmek imkansıza yakın. Kasabaya her yıl 1 milyondan fazla ziyaretçinin geldiği belirtmek gerekiyor .