27 Ağustos
Gülseren gitti. Güler’le ilk günümüz. Kahvaltıdan sonra Seferihisar’a uğramak istiyoruz. Birden halsiz hissettim kendimi. Biraz erteledik. Saat 13.20 doğru evden çıkıp Seferihisarın yolunu tutuyoruz. Dışarısı oldukça sakinlemiş. Araç trafiği oldukça azalmış.
Dolmuşların son durağı şehir merkezi, PTT ye yakın bir yer. Duruyoruz orda. Köy Pazar’ına ve Ak Banka uğramamız gerekiyor. Önce köy pazarının bulunduğu yere gidiyoruz. Büyükçe bir alan, üzeri çatı, yanının da ise küçük dükkanlar var. Dükkanlar açık, bunlardan iki tanesine uğruyoruz. İlkinde orta yaşın üzerinde bir amca, emekli öğretmen. Yöresel ürünler ve değişik bölgelerin yöresel ve organik ürünlerini de ısmarlama yoluyla getirtiyor. Biraz alışveriş yapıyoruz, derken sohbet koyulaşıyor, araya çaylar karışıyor, sohbet yeniden demleniyor… Yarın Köy Pazarına gelirken salça için tekrar uğrayacağımızı söyleyip ayrılıyoruz. Seferihisar Bakkal’a uğruyoruz. Nihayet aradığım Bilge Ağaç Zeytinyağlarını buldum. Bir kaç şey ve zeytin yağını alıp ayrılıyoruz. Yükümüz ağırlaşmış. Bankaya uğrayıp para bozdurmak istiyoruz. Bankalar tıklım tıklım. Bayram’ın acısı çıkarılıyor sanırım. Dövüz bozdurmuyorlarmış . Daha doğrusu 500 Euro’nun altında dövüz bozdurmuyorlarmış. Bizi Kuyumcuya yönlendirdiler. Yolda bizim ev sahibiyle karşılaşıyoruz. Akşam görüşmek için sözleşip ayrılıyoruz.
Cittaslow / Sakin Şehir
Seferihisar sıradan bir Anadolu kasabası görümünde. Gittikçe büyüyen bir potansiyeli var gibi. Bu iyi mi, bence değil. Her büyümenin getirdiği yığınca sorun var. Türkiye gibi bir ülkede bunun ne anlama geldiğini herkes biliyor. Bu kasabanın Cittaslow’un başkenti olarak kalması gerekiyor. İnsan ilişkileri ekonomiye dayalı değişiyor. Küçük de olsa sürekli yalan söylemek bu kasaba için iyi bir özellik değil. Bunu alışveriş yaptığım ya da bir çeşit esnaflık yapan taksiciden tutun, hemen herkes de görmek mümkün. Büyük bir kandırmaca olmasa da küçük “yalanlar” söylemek bu kasabaya yakışmıyor doğrusu. Yaşam burda da ucuz değil. Halkın alım gücünün hep sınırlı olduğu bir ülke Türkiye. Bu çoğu zaman böyleydi. Şimdi daha çok görebildim. Yine de bu kasabanın, sürdürebilirliğe ve yerelliğe dayalı bir yaşam geliştirmesi örnektir. Bunu bütün kasaba ve köylere yaymak tek kurtuluştur diye düşünüyorum.
Yerelde üretim ve orda tüketim.
Kulağa hoş geliyor.
Seferihisar Organik Köy Pazarı
28 Ağustos
Bugün nihayet Seferihisar Köy Pazarını göreceğiyiz.
Sabah kahvaltı yapmadan evden çıktık. Şehir merkezinde dolmuşların son durağında iniyoruz. Eski Belediyenin bulunduğu büyük bir alana kurulan Pazar, çok kalabalık değil. Çok güzel görünüyor. Önce bir gezip, bakınıyoruz… Ne var ne yok diye…
Seviyorum pazarda olmayı. Hem sevmişimdir. Buranın pazarı daha da şirin. Bağıran, çağıran yok. Israrcı olan yok. Köy ürünleri. Çoğu yeni dalından koparılıp getirilmiş. Güzel kokan kavun, insanın iştahını açan beyaz ve siyah üzümler, köy domatesleri, salatalıklar, her çeşit biber, patlıcanlar, bir de incir bulunursa deme keyfime. Hepsinden de alıp tatmak istiyoruz. Aç gözlülük böyle bir şey.
Alışverişi yapmadan önce dün sipariş verdiğimiz Salçaları almak üzere emekli öğretmen amcaya tekrar uğruyoruz. Salçamızı, karakılçık buğdayından yapılmış ekmemeğimiz ve bu yılın taze cevizlerini alıp, amcayla tekrar görüşmek üzere vedalaşıyoruz. Seferibakkal’da ise biraz mandalina lokumu, sakızlı tarhana, ufak tefek şeyler ve Karakılçık Buğday Başak’ları alıyoruz… Tabii başaklar hediye…
Sonra Köy Pazarına tekrar dönüp, güzel bir alışverişimizi yapıp Sığacık’a dönüyoruz.
Akşam Güler’in dayısı, Hüseyin dayı eşiyle birlikte bizi ziyarete geldiler. Hoş bir sohbet oldu. Kaleiçinde yine Zekuş’a Mantı yemeye gittik. Sohbet orda da devam ettik. Mantının lezzetine, dayının sohbeti de eklenince yan masadakiler bile dahil olmak istediler. Geç vakte kadar oturduk. Sonra onları uğurladık. Ve bugün de böylece sona erdi.
Sığacık’ta Günbatımı
29 Ağutos
Bugün program yapmadık. Akşam Akkum tarafındaki Manzara tepesine çıktık. Sonra tepenin üstünde araba yolunu izleyip,
Sığacık’a yukarıdan bakmak istedik. Çok istediğimiz bir yer bulamasak da, Körfez’in girişine yakın, tam Girlen Plajının karşısında güzel bir yer bulup, hem denizi, hem Sığacık Körfezini, hem kısmen Sığacığı hem de geçen tekneler ve gemileri bir süre izledik.
Sonra gün batımını da izleyip, yürüyerek Teos Marinaya ordan da eve vardık.
Akşam çıktık, müziğin sesine gittik. Kaleiçinde Ürkemez Korusunun konseri vardı. Eğlenceliydi.
30 Ağustos
Bugün son günümüz, yarın sabah 11.35’de uçağımız kalkıyor. Yine izmirtransferonline.com dan 130 TL “ye transfer ayarladık. Saat 09.00 da bizi kapıda alacaklar.
Her akşam perşembeleri Sığacıkta açık hava konserleri oluyor. Bu satırlara yazarken, hala dışarında ‘izmir marşı” çalıyordu. Bugün ise iki tane Konser vardı. Birsi Liman’nın olduğu yerde. Bando eşliğinde bir konserdi. Çok izlemedik orayı. Bir tane de Teos Marina AVM”de, Göztepe Yat Klübünün önünde vardı. Orayı izledik. Çok iyi canlı bir performanstı. Genç bir grup, iki bayan, bir erkek solistten oluşuyordu. Genelde İngilizce söylediler, sonra Fransızca ve Türkçe tabii… Çok güzel bir müzik ziyafeti yaşadık. Sığacıkta konserlere doyduk.
Dönüş zamanı; sonsöz yerine
31 Ağustos
Sabah 9.00’da evden çıktık. Transfer şirketi aldı bizi. Yine aynı adam. Yine soğuk, konuşmayan bir tip. Ve yola çıktık. Gökyüzü gri ile mavi karışımı rengin tonlarına bürünmüş. Uzaklar puslu, güneş solgun, sabah ışınları henüz yakmıyor. Biz trafiği çok olmayan çevre yolunda akıp gidiyoruz. Yaklaşık 50 dakika sonra havaalanına varıyoruz. Pasaport kontrol bölümü geldiğimiz günkü gibi, inanılmaz kalabalık. Yine 3 uçak birden kalkıyor, ve yine bunca yolcuya 3 memur bakıyor. Neyseki her şey planan saate gerçekleşiyor. Birazdan havalanıyoruz…
Hoşçakal Ege, hoşçakal Sığacak, Seferihisar…
Yolunuz buralara düşürse es geçmeyin. Mutlaka uğrayın derim
Sığacık’a gitmeden önce okuduklarından zihinimden canlanladırmaya çalıştığımla , gidip, yaşayıp gördükten sonraki fotoğraf çok farklı. Her insanın kişisel deneyimi farklı da ondan, denebilir. Bunu biliyorum.
Ama beni heyecanlandıran ve görünce daha da güzelleşen fotoğraf; genelde Ege’nin özelde ise Sakin Şehirlerin (Cittaslow) bütün dünyada bu gezegen için olması gereken tek Yaşam Formu olduğu fikrinin giderek somut bir gerçeğe bürünmesiydi. Nedeni çok uzun. Bunlar bu yazının konusu değil.
Seferihisar’da gördüğüm; biraz Toskana, biraz Provence, biraz Kirk, az biraz Endülüs, çok az Alsace, azıcık da Pfalz ve hepisini toplamı güzel insanlardı.
Daha ne olsun…